Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin davetlisi olarak Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’ni tıka basa dolduran Erzurumlular’la bir araya gelen Eğitimci  - Yazar Alişan Kapaklıkaya sıra dışı bir konferans verdi. 

Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Şahin ve Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Fevzi Polat'ın konuşmalarının ardından, siyah pantolon hikayesiyle milyonları ağlatan adam olarak tanınan Eğitimci – Yazar Alişan Kapaklıkaya çocukluk yıllarından başından geçen olayları dinleyicilerle paylaştı. 

Yaklaşık 2 saat boyunca konuşan yazar Kapaklıkaya katılımcıları zaman zaman kahkahaya bazen de gözyaşlarına boğdu. Rahat tavırlarıyla dikkat çeken Kapaklıkaya ebeveynlere doğru bilinen yanlışlardan bahsederek başarılı çocuklar yetiştirmenin yollarını anlattı.

BİR PANTOLONU 5 YIL GİYERDİK…

Kendi çocukluk anılarını paylaşan Kapaklıkaya;

“Ben çocukken hep çiçekli kız donu giydim. Bana ucu büzgülü böyle şalvar gibi… Üniversiteye gittim, bir tane doçent dedi ki, çocukken yaşadıklarımız yetişkinlikteki davranışların üzerinde çok etkili oluyor. İçime bir korku düştü. Bir arkadaşım vardı Gümüşhane’li O da şimdi Doçent… Kız bana böyle yaptı,  oğlum dedi sen kız donu giydin ya, Ee biraz gelecek de böyle karışık bir şey olursun dedi. Hatta bir psikolog bana demez mi? senin Bazı hareketlerin kadınlara benziyor niye ki? Dedim şalvardandır, şalvardan… Babam ilk pantolonu getirdiğinde bir giydim, tam 5 yıl hiç çıkartmadım. Nereye çıkarıyorsun? Kardeş 5 tane pantolon bir tane, kim çalarsa onun oluyor. Bir gün misket oynarken bilye dizimi yere koydum, pantolonun dizine bir delik açıldı. Pantolon yırtıldı daha yeni ha vallahi 5 yıllık çok ağladım. Anam dedi ki bakarım çaresine, delik küçücük anam bir yama yaptı kocaman. Bu ne ana dedim? Bakınca estetik açıdan güzel görünsün dedi. Sanki modacı Cemil İpekçi olmuş… Rahmetli babam daha kötüsünü yaşadı. Benim çocukluğumda atlet külot bilmezdik, iç çamaşırı yoktu. Fakirler şeker torbasından don gömlek dikerdi. Bir gün Hamama gittik. Babam milletin içinde ceketi çıkarttı, gömleği çıkarttı.Arka tarafın üstünde siyah harflerle marka yazıyor. Eskişehir Şeker Fabrikaları diye, onun altında net 50 kilo yazıyor, tam babamı kalçaya gelmiş. 50 kilonun altında bir not daha, nemden koruyunuz yazıyor. Bizim zamanımızın zorlukları bizim okumamızı kolaylaştırıyordu, şimdiki zamanda çocuklarımıza sunduğumuz bütün kolaylıklar onların okumasını zorlaştırıyor gibime geliyor. Bak bizim köydeki ekinler iki türlü kuruyor bir susuzluktan iki aşırı sudan… Aşırı suyu verdiğin zaman Ekin 2-3 gün duruyor sonra çürüyüp, kuruyor. Bugün çocuklar iki türlü mahvoluyor. Bir sevgisizlikten ilgisizlikten, 2 aşırı ilgiden ve aşırı sevgi ve ilgiden. Biz çocukları çok mutlu edelim derken, aileyi mutsuz ettiğimizin farkında değiliz.

ÇOCUKLARINIZIN BAŞARILI OLMASINI İSTİYORSANIZ…

Çocuklarınızın başarılı olmasını istiyorsanız, her dediğini yapmayın. Her dediğini yaparsanız, çocukları doyumsuz mutsuz böyle sanki her dediğini yapmaya mecbursunuz gibi bir havaya bürünürler. Asla memnun edemezsiniz. Ben çocukken yatağa işerdim Vallahi, lise 1'e kadar işedim 15 yaşına kadar yani… Düşünebiliyor musunuz? Anam yatağa naylon seriyordu zirai donatım Kurumu gübre naylonu… Millet uyuyor mışıl mışıl, benim yataktan gelen hışır hışır naylon sesi… Ne kadar utanç verici bir şey

çocuk gözüyle… Ve amcamın kızı vardı Nurcan, geldiği zaman kıpırdamadan dururdum. Kıpırdadığımda hışırtı gelirdi Nurcan dalga geçerdi sidikli diye… Bir gün karar verdim, dedim ki sana gününü göstereceğim Nurcan, ne yapacaksın? Dedi. Görürsün sen dedim. Ortaokulu, liseyi, üniversiteyi bitirdim. 23 Yaşında Çukurova Üniversitesi'ne hoca oldum eğitim fakültesine öğretmen oldum. 16 Yıl çalıştım, sonra istifa ettim. Dedim sadece bir okulda değil, bütün Türkiye’ye eğitimler yapacaksın. Bizim dinimiz İslam ya, selam ya, esenlik barış ya, dinimizi hem de İngilizce olarak Birleşmiş Milletler genel Kurulu'nda, dünyanın bütün devlet başkanlarına konuşma yapacağım dedim. Hayaller kurdum, 63 tane yazdım. 53’ü Gerçekleşti şimdi 10 tanesi kaldı. Ve o hayallerin biri de şuydu.

Hiç ders çalışmak istemeyen, böyle derste sıkılan çocukların beynini çift taraflı nasıl çalışır? Bunun kurslarını bir yaptım. Geliyor çocuk 5 zayıflı, 7 zayıflı gidiyor takdir alıyor, üniversite kazanıyor. Bu yayıldı. Rahmetli kızım da dedi ki; “Baba, kitabını yaz… Mezara mı götüreceksin?” Kalbime girmeden beynimde işin ne kitabını o amaçla yazdım. Bir gün ofise girdim Sekreter; “Hocam Cumhurbaşkanlığı'ndan arıyorlar, 3 defa aradılar aile içi iletişim istiyorlar.” Dedi. Gittim 300 - 350 kişi vardı. Yuvamın nasıl yıkıldığını anlattım. Çok ağladılar, ama nasıl toparladığımızı anlattım ve güldürdüm. Program 3 buçuk saat sürdü. Kalktılar beni ayakta alkışladılar. Sizce Benim ne yapmam lazım? Sevinmem lazım değil mi? Nurcan'ın sidikli, sümsük, salak dediğini Türkiye'nin zirvesindeki 300 kişi ayakta alkışlıyordu. Ama ben sevinemedim, perdenin gerisine gidip zırıl zırıl ağladım. Niye? Aklıma Nurcan geldi. Çocukken güvenimi çalan naylon hışırtılarını, kurduğum hayallerle, ve attığım adımlarla Türkiye'nin zirvesinde alkış hışırtılarına çevirmiştim. Başımı yastığa koyduğumda anladım ki engeller, zorluklar, bizim fakirlik zannettiğimiz şeyler, aslında sıradan insanların başarılı olması için Cenabı Allah'ın verdiği nimetlerdir.

MUSTAFA AĞIRMAN BENİM HOCAMDIR

Cemaatle namaz kılmayı mecbur tuttu bir tane öğretmenimiz, biz hep onun nöbetçi olduğu gün mesciti doldururduk. O nöbetçi değilse sayı yarıya düşüyordu. Bir gün duyduk babam gelmiş. Ben orta 2'ye gidiyorum, kardeşim de orta bire… Dinimi diyanetimi Ben de senin gibi öğreneceğim dedi. Camide müezzinlik yapardım çok hoşuna giderdi. Mesela ezan okuyorum İmam Hatipliyim ya çok hoşuna gidiyordu. Babam gelmiş, özlemişiz ya gurbette okuyor, teyzemizin yanında kalıyorduk. Koştuk babama böyle sırnaşıyoruz. Böyle tezek kokuyor, koyun kokuyor, tavuk kokuyor, anam kokuyor, köy kokuyor yani… Size bir kuru fasulye ısmarlayayım hadi gelin dedi. Ezan sesini duyunca kardeşimle irkilip mescide koştuk. Ancak geç kalmıştık cemaat dağılıyordu. Öğretmen neredesiniz siz dedi, Öğretmenim babamız gelmişti dedik. Öfkelenerek; “Allah sizi bekliyor, siz babanıza mı gidiyorsunuz?” diyerek ellerimizi açtırdı. Kardeşim; “ Öğretmenim dövme beni” dedi. Öğretmen değenekle parmaklarımıza vurdu. Parmaklarımız kıpkırmızı oldu. Dersten sonra kardeşimle eve gelirken kardeşim bana; ”Senin tırnağın hâlâ acıyor mu?” dedi. Evet dedi. Kardeşim; “Keşke ben bu okula gelmeseydim” dedi. Şimdi düşünüyorum, ne hakkım var be adam masum, köyden çıkmış okumaya gelmiş bu insanlara vurmaya… Nefret ettirmeyin. Bu Mutlu çocuk mu? Bu iletişim mi? Bu maneviyat mı? diye düşünüyorum. Ve okulu bırakmaya karar verdim lise 1'de. Ben okumayacağım dedim. 15 tatilde okula bırakacağım. Aralık ayı kar yağıyor. Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde yerde bir Hasır var. Bir tane teşt,  bir tane cin sobası, tezek bitmiş… Sarılıyoruz birbirimize sırt sırta vermiş, biz donuyoruz ama kesin dedim ölürüz. Kapı çaldı kardeşimden cesaret alarak kapıyı bir açtım okul müdürü Müdür Yardımcısı Bir de öğretmen… Ben ne yaptı ki lan? Dedim eve kadar gelmişler. Okul müdürü bütün şefkati ile bana dedi ki; “Alişan, yavrum aklımıza düştünüz oğlum, iki çocuk okumak için uğraşıyorsunuz, kar yağıyor da yakacağız var mıydı? Evladım onu sormaya geldik” dedi. Çıktım Dışarı ağlamaya başladım. Hayatımda ilk defa birisi beni insan yerine koymuş, hayatımda ilk defa birisi bana değer vermişti. Benim anam yatağa ıslatıyorum diye beni dövüyordu. Benim babam Sevgi göstermenin caiz olmadığı bir zamanda yaşıyordu. Öğretmenlerin kimisi fiziksel, kimisi psikolojik şiddet uyguluyordu. O akşam hocalarım bana tezek var mı? diye sordular. Ve bir kucak odunu sobaya attılar. Onlar giderlerken gürül yandı yandı soba… Deliler gibi sevindik. Biz yine getiririz yakacağını yok herhalde ve gittiler. Yatağa uzandım hayaller kurdum. Ben öğretmen olacağım dedim. Ben öğretmen oldum. İşte o akşam bizi ziyarete gelen, soğukta donmak üzereyken bize kucak kucak odun getiren Öğretmen Mustafa Ağırman’dı. Mustafa Ağırman ismi benim ve arkadaşlarım için, ufkumuzu açan bizim gönlümüze dokunan en muhteşem öğretmenlerden bir tanesiydi. Erzurum benim için çok önemli bir şehir, Erzurum’un Er’ini söyleyince Mustafa hocamı düşünürüm. Allah ondan razı olsun. Yüreğine merhaba diyebildiğin insanın beynine de merhaba diyebiliyorsun.” Dedi.

Konferansın sonunda Büyükşehir Belediyesi tarafından hediyeler takdim edilen Alişan Kapaklıkaya, katılımcılarla tek tek fotoğraf çekilerek kitaplarını imzaladı.