Sizlerin de malumudur: Son günlerin en çok tartışılan, daha doğrusu belli başlı çevrelerin hazımsızlığına sebebiyet veren olayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanatçı ve sporcularla Hatay’da buluşması oldu… Hazımsızlık dedik, çünkü bu defa karınları öylesine çok ağırdı ki malum güruhun; gurultusunu sağır sultan bile duydu neredeyse… Neymiş efendim, Hatay’a giden sanatçılar uçakta türküler söylemiş… Neymiş efendim, klarnet çalınmış… Neymiş efendim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın giyindiği kamuflaj, müsamere kıyafeti gibiymiş… Şöyleymiş de, böyleymiş…   ***   Şimdi… Malum tayfanın maksadı belli; bağcıyı dövmek… Zira durum bunun tam tersi olsaydı, aynı güruhun aklı evvela şunu yer etmiş olurdu: “Bu buluşmanın bir tek amacı var; o da sınırımızı terörden arındıran askere moral, güç ve kuvvet vermek…” Ama dedik ya, bunların üzüm yemek gibi bir gayeleri olmadığından, olanı biteni anlamak için bir kez daha farklı organlarını kullandılar… Hem de beyin bedavayken!..   ***   Peki, uçakta ne söylemiş sanatçılar?.. “Vatanına göz dikeni ez oğlum!.. Dostun kim, düşmanın kim sez oğlum!.. Tarihini şerefinle yaz oğlum!..” Başka?.. “Ay akşamdan ışıktır, yaylalar, yaylalar… Yüküm şimşir kaşıktır, dıloy dıloy yaylalar…” Unutmadan, bir de: “Ano Yemen’dir,  gülü çemendir… Giden gelmiyor, acep nedendir?..” Şimdi… Bu türkülerin taşıdığı anlamı ve dahi hikâyelerini biliyor olsaydı o malum tayfa; -kalıbımızı basarız- nakaratlarına eşlik bile ederlerdi… Ama bilmedikleri için, daha doğrusu bu milletin değerlerine sürekli sırt çevirdikleri için akıllarına bile getiremediler bunu… Yok, eğer derseniz ki; “onlar klarnete takmıştır kafayı” diye, ona da sözümüz yok zaten… Hem bu konuda haksız da değiller hani!.. Öyle ya!.. Adamların “saksafon” diye özel bir tutkuları var sonuçta… Zira “hıyanet yatağına” girerek sürekli iş tuttukları ağa babaları bunlara senelerdir saksafon çaldırdığı için klarneti yadırgamış olabilirler; dolayısıyla bu da gayet doğaldır…   ***   Gelelim şu “müsamere kıyafeti” zırvasına… Dikkat ettiniz mi?.. Kafa yine aynı kafa, mantık yine aynı mantık, anlamak için kullandıkları organ, yine aynı organ…  Beyin değil yani… Şimdi… Onların takıldığı şey bir kamuflajdan ibaret ama onun içerisinde adam gibi bir adam var sonuçta…   Peki, ya onların giyindiği o pahalı kıyafetlerin altında ne var sizce?.. Adam var mı gerçekten?..   ***   Unutmadan!.. Ertem Eğilmez hayatta olsaydı ve bunların sürekli içerisine düştükleri bu komik durumu görseydi; alayını bir karede toplar ve on numara bir sinema filmine imzasını atardı…   Dahası: O filmin adını da, kesinlikle “Salako” ya da “Salak Oğlanlar” koyardı… Sahi, ne de güzel olurdu… Şimdi olsaydı böyle bir film de, şöyle katıla katıla bi gülseydik hallerine… Ve dahi gülmek için de ağzımızı kullanmasaydık keşke…   ***   Belki şöyle düşünenleriniz olabilir: “Filme ne gerek var, gerçek hayatta izliyoruz zaten bunları” diye… Doğrudur… Gerçek hayatta izliyoruz bunları izlemesine ama “kukla” oldukları o kadar çok belli ve o kadar çok amatörce oynuyorlar ki; çocuk müsameresi kadar bile tat vermiyorlar artık… Neyse… Onlar “kuklalık” ededursun; biz “kuklacıların” da eline vereceğiz nasılsa… Şeyi canım… Klarneti yani…